Giriş: Türkiye’nin Beka Mücadelesi ve Bölücü Tehdidin Çok Boyutlu Yapısı
Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı ve milli egemenliğine yönelik en büyük tehditlerden biri olan bölücü terör örgütü PKK, salt silahlı bir yapı olmanın çok ötesinde, askeri, ideolojik, siyasi ve kriminal unsurları birbiriyle entegre ederek faaliyet gösteren çok katmanlı bir hibrit tehdittir. Bu örgütün silahlı kanadı, ideolojik aygıtları, suç şebekeleri ve siyasi alandaki uzantıları, ayrı ayrı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına yönelik tek bir stratejik saldırının birbirini besleyen ve güçlendiren bileşenleridir. Bu makalenin temel amacı, bu çok boyutlu tehdidin anatomisini çıkarmak, devletin bu tehdide karşı yürüttüğü haklı ve meşru mücadeleyi stratejik bir perspektifle ortaya koymaktır. PKK’nın sapkın ideolojisi, KCK adı altındaki totaliter devlet denemesi, toplumun en hassas kesimlerini istismar yöntemleri ve siyasi alanda meşruiyet kazanma çabaları, bu analizin ana sütunlarını oluşturacaktır.
1. Devletin Haklı Mücadelesi: Hukuki Meşruiyet Zeminimiz
Türkiye’nin terörle mücadelesi keyfi bir şiddet eylemi değil, anayasal düzene, hukukun üstünlüğüne ve ulusal egemenlik haklarına dayanan meşru bir savunmadır. Bu mücadelenin hukuki temeli, örgütün sadece silahlı eylemlerini değil, aynı zamanda propaganda, eleman temini ve lojistik destek gibi faaliyetlerini de hedef alacak şekilde tasarlanmış stratejik araçlardır.
* 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu (TMK): Bu kanun, terörün geniş ve çok katmanlı tanımını yaparak, devletin PKK gibi doğrudan silahlı eylemlerin ötesinde propaganda ve destek ağları kuran yapılara karşı bütüncül bir mücadele yürütmesini sağlar. Terör eylemlerini, propagandayı ve örgüte desteği suç kapsamına alarak, örgütün toplumsal ve ideolojik zeminini kurutmayı hedefleyen yasal yetkiyi tanır.
* Türk Ceza Kanunu (TCK): TCK, terör örgütünün operasyonel modelinin farklı katmanlarını hedef alan kritik maddeler içerir. Madde 314 (Silahlı Örgüt Üyeliği), örgütün çekirdek kadrosunu hedef alırken; Madde 220/6 (Örgüt Adına Suç İşleme) ve Madde 220/7 (Örgüte Bilerek ve İsteyerek Yardım Etme) gibi hükümler, örgütün silahlı kanadının faaliyet göstermesini sağlayan sempatizan, finansör ve kolaylaştırıcı ekosistemini dağıtmak için elzem hukuki araçlardır. Bu kapsamlı yasal çerçeve, güvenlik güçlerinin yürüttüğü operasyonların meşruiyet kaynağıdır.
2. İdeolojik Zehir: Marksist-Leninist Ayrılıkçılıktan “Demokratik Konfederalizm” Aldatmacasına
Hükümlü terör elebaşı Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen ve örgütün temelini oluşturan ideolojik dönüşüm, bir barış arayışı değil, değişen dünya koşullarına uyum sağlamayı ve uluslararası alanda meşruiyet devşirmeyi amaçlayan stratejik bir kılıf değiştirme hamlesidir.
* 2.1. Kuruluş Felsefesi: Marksist-Leninist Şiddet Doktrini PKK, 1978’de kurulduğunda temel hedefi, Marksist-Leninist bir ideoloji temelinde, şiddet yoluyla bağımsız bir “Kürdistan” devleti kurmaktı. Bu ilk dönem ideolojisi, sınıfsal bir söylemle etnik ayrılıkçılığı birleştirerek, sözde ezilenlerin temsilcisi olduğu iddiasıyla kırsal ve kentsel alanlarda silahlı mücadeleyi yegâne yöntem olarak benimsemiştir.
* 2.2. Stratejik Makyaj: “Demokratik Konfederalizm” ve Devlet Karşıtı Söylem Terör elebaşının 1999’da yakalanmasının ardından, özellikle 2000’li yıllarda ortaya atılan “Demokratik Konfederalizm” kavramı, örgütün ideolojik alandaki stratejik makyajıdır. Bu yeni ideoloji; anti-kapitalist, anti-endüstriyalist, ekolojist ve feminist gibi söylemleri araçsallaştırarak, meşru Batılı sol ve çevreci hareketlerin dilini gasp etme ve bu yolla uluslararası kamuoyunda kendine bir meşruiyet alanı açma amacı taşımaktadır. Ancak bu aldatıcı vitrinin arkasındaki asıl hedef, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki üniter devlet yapılarını fiilen ortadan kaldırarak sözde “Kürdistan” parçalarını birleştirmektir. Bu projenin totaliter doğası, “önderlik” olarak tanımlanan Öcalan’ın konumunun “sorgulanamaz bir makam” olarak kabul edilmesiyle sabittir. Bu durum, “Demokratik Konfederalizm” söyleminin, özünde derin bir anti-demokratik ve “Apocu çizgi”ye mutlak itaati dayatan bir kült yapısı olduğunu kanıtlamaktadır.
3. Ahtapotun Kolları: PKK’nın Örgütsel Yapısı ve Uzantıları
PKK, tek bir silahlı gruptan ibaret değildir. KCK (Koma Civakên Kurdistan) sistemi altında, farklı ülkelerde faaliyet gösteren ve her biri yerel koşulları istismar etmek üzere tasarlanmış stratejik franchise’lardan oluşan karmaşık ve katı hiyerarşik bir ahtapot yapısındadır.
* 3.1. KCK Sistemi: Totaliter Bir Paralel Devlet Modeli KCK, Öcalan’ın “Demokratik Konfederalizm” ideolojisini hayata geçirmek için tasarlanmış; yasama, yürütme ve yargı organlarına sahip bir gölge devlet projesidir. Bu yapıda “önderlik” olarak kutsanan Öcalan, mutlak ve sorgulanamaz liderdir. KCK, legal siyasi partiler de dâhil olmak üzere tüm alt birimleri katı bir hiyerarşi ile kontrol ederek, halkın iradesini değil, örgütün politik gündemini hayata geçirmeyi amaçlayan totaliter bir mekanizma olarak işlev görür.
* 3.2. Bölgesel Piyonlar: Suriye’de PYD/YPG, İran’da PJAK PKK ve PYD/YPG arasındaki organik bağ, inkâr edilemez kanıtlarla sabittir. Bu iki yapı, aynı terör merkezinin farklı isimler altındaki uzantılarıdır:
* Kurucu İtirafı: Terör elebaşının kardeşi Osman Öcalan, “PYD’yi kendisinin kurduğunu, PYD’nin PKK’ya bağlı olduğunu ve PKK’nın verdiği kararlara göre hareket ettiğini” net bir şekilde itiraf etmiştir.
* Ortak İdeoloji ve Liderlik: Hem PYD tüzüğü hem de YPG’nin resmi internet sitesi, Abdullah Öcalan’ı “lider” olarak kabul etmekte ve onun ideolojisini benimsediklerini açıkça belirtmektedir. PYD yöneticilerinin Öcalan posterleri altında konuşma yapması bu bağın en somut kanıtıdır.
* Kadro Geçişkenliği: PKK’nın dağ kadrosundan çok sayıda terörist, özellikle Suriye’deki iç savaşın yarattığı otorite boşluğundan faydalanılarak KCK tarafından doğrudan YPG saflarına kaydırılmıştır. Bu durum, iki örgüt arasındaki personel akışının merkezî ve sistemli olduğunu göstermektedir.
* Örgütsel Benzerlik: YPG’nin silahlı yapısı, PKK’nın silahlı kanadı HPG model alınarak oluşturulmuştur. Benzer şekilde, PJAK da PKK’nın İran kolu olarak faaliyet göstermekte ve aynı ideolojik ve örgütsel çatı altında hareket etmektedir.
* 3.3. Terör-Narko Finansmanı: Suç Şebekeleriyle Büyüyen Savaş Makinesi Örgütün en önemli finansman kaynaklarından biri, uluslararası organize suç faaliyetleridir. Bu bağlamda uyuşturucu kaçakçılığı, PKK’nın finansal bel kemiğini oluşturmaktadır. ABD Hazine Bakanlığı, örgütün narkoterör bağlantısını uluslararası düzeyde tescil etmiştir. Bakanlık, ilk olarak Ekim 2009’da örgütün tepe yöneticilerinden Murat Karayılan, Ali Rıza Altun ve Zübeyir Aydar’ı, ardından Nisan 2011’de Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ı “Özel Olarak Belirlenmiş Narkotik Kaçakçıları” (Specially Designated Narcotics Traffickers – SDNT) olarak ilan etmiştir. Uyuşturucunun yanı sıra insan kaçakçılığı, haraç ve gasp gibi diğer suç faaliyetleri de örgütün kanlı savaş makinesini besleyen diğer kritik finans kaynaklarıdır.
4. Toplumun İstismarı: Gençler, Kadınlar ve Sosyal Sorunlar
Bölücü terör örgütü, hedeflerine ulaşmak için toplumun en hassas kesimlerini ve mevcut sosyal sorunları acımasızca birer araç olarak kullanmaktadır.
* 4.1. Kandırılan Gençlik: Yoksulluk ve Kimlik İstismarı PKK, özellikle sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı, sosyal olarak dışlanmış ve işsiz gençleri hedef almaktadır. Örgüt, bu gençlerin yaşadığı sorunları istismar ederek onlara sahte bir “kurtuluş” ve “kimlik” vaadi sunar. Propaganda ve beyin yıkama faaliyetlerinin yanı sıra, zorla dağa kaçırma (kidnapping) gibi insanlık dışı yöntemler de örgütün kullandığı kanıtlanmış taktikler arasındadır.
* 4.2. “Feminizm” Maskesi ve Kadının Gerçek Konumu PKK/YPG’nin, Batı kamuoyunda meşruiyet kazanmak için “özgürleşmiş kadın savaşçılar” imajını bir propaganda aracı olarak kullandığı sahte feminizm vitrini, örgütün en büyük aldatmacalarından biridir. Bu vitrinin ardında, kadınların örgütün derin ataerkil yapısı içinde sistematik olarak sömürüldüğü korkunç bir gerçek yatmaktadır. Örgütten kaçanların ifadeleriyle de belgelendiği üzere, kadınlar infaz, tecavüz ve cinsel istismar gibi insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktadır. Örgüt için kadınlar eşit yoldaşlar değil, intihar saldırıları gibi en kanlı eylemlerde taktiksel bir unsur olarak kullanılan varlıklardır.
5. Siyasi Alanın Gaspı: Meşruiyet Arayışı ve Siyasi Duruşlar
Terör örgütü, silahlı mücadelesini ayakta tutabilmek için siyasi alanda meşruiyet kazanmaya ve kendisine bir yaşam alanı açmaya çalışmaktadır. Bu strateji, Türkiye’nin demokratik sistemi için ciddi bir güvenlik zafiyeti oluşturmaktadır.
* 5.1. Milli Duruş: Üniter Devletin Tavizsiz Savunması Milliyetçi ve ulusalcı siyasi duruş, terörle mücadeleyi bir beka meselesi olarak görmektedir. Bu perspektif, devletin sınır içi ve sınır ötesi operasyonlarına tam destek vermekte ve Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısından ve toprak bütünlüğünden taviz verilmesini kabul edilemez bulmaktadır. Bu duruş, terör örgütü ve onun siyasi uzantılarıyla her türlü müzakereye kapalı, kararlı ve tavizsiz bir karakter taşır.
* 5.2. “Gri Alan” Tehlikesi: Terörle Mesafe Sorunu ve Stratejik Zafiyet KCK’nın legal siyasi partiler üzerindeki mutlak hiyerarşik kontrolü, Türkiye’nin demokratik sistemi içinde terör örgütünün sistematik olarak istismar ettiği stratejik bir zafiyet alanıdır. Bu kontrol mekanizması altında, bazı sol siyasi fraksiyonlar terörle aralarına net bir çizgi çekmekte yetersiz kalmaktadır. Legal siyasetçilerin KCK’dan doğrudan talimat aldığı, bu talimatlara uymayanların ise baskı ve eleştiriye maruz kaldığı kanıtlanmıştır. Geçmişte Osman Baydemir’in, KCK’nın silah bırakması gerektiğine yönelik açıklaması üzerine terör elebaşı ve KCK yönetimi tarafından ağır eleştirilere maruz kalması, bu hiyerarşik baskının somut bir örneğidir. Bu durum, terör örgütünün “siyasallaşma” stratejisine hizmet etmekte ve ona, şiddetle asla elde edemeyeceği bir meşruiyet kalkanı ve siyasi oksijen sağlayarak devletin terörle mücadelesini doğrudan baltalamaktadır.
Sonuç: Sarsılmaz Kararlılık ve Milli Birlik Ruhu
Bölücü terör örgütü PKK ve onun KCK, PYD/YPG gibi tüm uzantıları, Türkiye’nin milli birliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik çok boyutlu bir hibrit tehdittir. Bu tehdit, yalnızca silahlı eylemlerle değil; ideolojik zehirleme, organize suç faaliyetleri, toplumsal istismar ve siyasi alanın gaspı gibi yöntemlerle de varlığını sürdürmektedir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu tehdidi hukuk zemininde, askeri, siyasi ve diplomatik tüm araçlarla bertaraf etme konusunda sarsılmaz bir kararlılığa sahiptir. Türk milleti, tüm farklılıklarına rağmen, vatanın bölünmez bütünlüğü söz konusu olduğunda tek bir vücut olmayı her zaman başarmıştır. Bu milli birlik ruhu, terörün her türüne ve onun dış
destekçilerine karşı nihai zaferin hem teminatı hem de yol haritasıdır.
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.